-
1 retenir
v t1 réserver ayırtmak2 akılda tutmak3 tenir tutmak◊Il m'a retenu par le bras. — Beni kolumdan tuttu.
4 garder alakoymak◊Il m'a retenu à la fin de la réunion. — Toplantının sonunda beni alakoydu.
5 maintenir tutmak6 contenir tutmak7 sélectionner kabul etmek8 retenir l'attention de qqn birinin dikkatini çekmek◊Votre annonce a retenu mon attention. — İlânınız dikkatimi çekti.
9 empêcher engellemek◊J'ai réussi à le retenir. — Onu engellemeyi başardım.
10 argent ödememek◊retenir 20% sur un salaire — bir ücretin yüzde yirmisini ödememek
-
2 tenir
Iv t1 à la main elinde tutmak2 maintenir tutmak, saklamak3 diriger iş tutmak, işletmek4 dire söylemek, demek5 tutmak6 tutmak7 apprendre de almak, sağlamak8 tiens ! / tenez ! buyrun !◊Tiens, voici ton courrier. — Buyur, işte mektupların.
IIv i1 aimer bağlı olmak◊Il tient beaucoup à elle. — Oğlan kıza çok bağlı.
2 vouloir çok istemek3 benzemek4 se maintenir kalmak5 résister dayanmak◊La tente n'a pas tenu pendant la tempête. — Çadır fırtınaya dayanamadı.
6 dans un espace clos sığmak7 être tenu à qqch -(y)e bağlı olmak8 être tenu de faire qqch -zorunda olmak9 tiens ! işte ! -
3 kapı
дверь (ж)* * *1) дверь, две́рца (автомашины и т. п.)avlu kapısı — воро́та
bahçe kapısı — [садо́вая] кали́тка
döner kapı — дверь-турнике́т
oda kapısı — ко́мнатная дверь
ön kapı — пара́дный подъе́зд
kapıya vurmak — стуча́ть в дверь
2) разг. ме́сто слу́жбы / рабо́тыbir yılda dört kapı değiştirdi — в тече́ние одного́ го́да он поменя́л четы́ре ме́ста рабо́ты
yeni kapısı iyi imiş — его́ но́вое ме́сто слу́жбы, говоря́т, хоро́шее
3) прису́тственное ме́стоhükümet kapısı — прави́тельственное учрежде́ние
hükümet kapısına düşmek — а) обраща́ться в прави́тельство; б) обраща́ться к властя́м
4) до́мик ( место встречи двух фишек в игре в нарды)••kapıdan kovsan bacadan düşer — посл. выгоня́ешь че́рез дверь, а он че́рез трубу́ тут как тут
- kapıda- kış kapıda
- kapıları açık tutmak
- kapı açmak
- kapıyı açmak
- kapı almak
- kapı aralamak
- kapı aramak
- kapısını aşındırmak
- kapı baca açık
- kapıyı büyük açmak
- kapı sını çalmak
- kapıdan çevirmek
- kapıya dayanamak
- kış kapı dayandı
- daha kömür alamadık
- kapı dışarı etmek
- kapı gibi
- kapıyı göstermek
- kapının ipini çekmek
- kapı kadar
- kapıda kalmak
- anahtar bendedir
- onlar kapıda kalırlar
- kapıları kapamak
- kapı kapı aramak
- kapı kapı dolaşmak
- kapı karşı
- kapısına kilit vurnak
- kapı yapmak
- kapısını yapmak -
4 açık
\açık vermek Defizit aufweisen, in den roten Zahlen stehenkasa açığı der Fehlbetrag in der Kasseülkenin doktor açığı der Ärztemangel des Landes2) Lücke f3) ( gemi)\açıklarda auf offenem Meeraçığa çıkarmak entlassenyüzündeki ifade sevincini açığa vuruyordu der Ausdruck auf seinem Gesicht verriet seine Freude1) ( kapalı olmayan) offen, geöffnet, auf\açık bırakmak offen lassen, auflassen\açık kapı bırakmak ( fig) sich einen Ausweg offenhalten, sich eine Hintertür offen halten\açık pencere önünde vor dem offenen Fenster\açık şehir pol offene Stadtgözünü \açık tutmak die Augen offen halten2) ( yol) freiyolu \açık olmak freie Bahn habençek \açıktır der Scheck ist nicht gedecktçok \açık bir film ein sehr freizügiger Film5) ( boş) leer, freikâğıtta \açık yer kalmadı es gab keinen leeren [o freien] Platz mehr auf dem Blatt7) ( vazıh) offen\açık konuşma zamanı artık gelmişti die Zeit war nun gekommen, offen zu reden8) aufgeschlossenher çeşit yeniliklere \açık olmak aufgeschlossen sein gegenüber allerlei Neuigkeiten9) ( renk için) hell\açık bir renk eine helle Farbe\açık sarı saçlı bir kadın eine Frau mit hellblondem Haar\açık tenli hellhäutig11) ( sarılmamış) lose12) (kamuya \açık, halka \açık, gizli olmayan) öffentlich\açık duruşma/oturum öffentliche Verhandlung/Sitzung13) \açık farkla önde olmak mit großem Abstand führen1) ( açıkça) offen\açık söylemek offen sagen\açık söylemek gerekirse, ... offen gesagt [o gestanden],...\açık vermek ( fig) sich verraten, sich anmerken lassenhiç \açık vermedi er ließ sich nichts anmerkenbirine \açık olmak jdm offen seinkapım sana her zaman \açıktır meine Tür ist immer für dich offen2) ( dükkân) offen, aufbu dükkân pazarları da \açıktır dieser Laden hat [o ist] auch sonntags offendükkân \açık mı? hat das Geschäft auf?gözlerini \açık tutmak (a. fig) die Augen offen haltenışığı \açık bırakma! lass das Licht nicht an!radyo \açık mı? ist das Radio an? -
5 за
1) ( на ту сторону) arkasına; ardına; ötesine; dışına ( за пределы)поста́вить что-л. за шкаф — dolabın arkasına koymak
распространи́ться за Ура́л — Uralların ötesine yayılmak
пое́хать за́ город — şehir dışına gitmek; kıra gitmek
2) ( по ту сторону) arkasında; ardında; ötesinde; dışında ( за пределами)за гора́ми — dağların ardında
реши́ть вопро́с за закры́тыми дверя́ми — sorunu kapalı kapılar ardında halletmek
за облака́ми — bulutların ötesinde
за́ городом — şehir dışında
3) (около, у) başına; başındaсиде́ть за столо́м — masa başında oturmak
сесть за пиани́но — piyano başına oturmak
4) (до какого-л. временного или пространственного предела) kala; kalırkenза день до сва́дьбы — düğüne bir gün kala
за ми́лю до по́рта — limana bir mil kala
5) ( на расстоянии) ötede; uzaktaего́ за версту́ ви́дно! — bir fersah uzaktan görülür!
6) (при указании на лицо, предмет, до которого дотрагиваются)...dan;...aвзять кого-л. за́ руку — elinden / kolundan tutmak
держа́ться за пери́ла — parmaklığa tutunmak
7) (во время чего-л.)...da, sırasındaза обе́дом — yemekte, yemek sırasında, yemek yerken
я заста́л их за игро́й в ша́шки — onları dama oynarken buldum
8) ( в течение)...da, içindeза́ год — bir yılda; bir yıl içinde
да́нные за́ два го́да — iki yılın verileri
впервы́е за пять лет — beş yıldan beri ilk kez
за коро́ткое вре́мя — kısa zamanda
за че́тверть ча́са — çeyrek saatte
реши́ть зада́чу за мину́ту — problemi bir dakikada çözmek
9) (вместо кого-л.) yerine; olarak (в качестве кого-л.)распиши́сь за него́ — onun yerine sen imzala
рабо́тать за секретаря́ — katip olarak çalışmak
есть за трои́х — üç kişinin yediğini yemek
10) (в возмещение, в обмен)...a, karşılığında; içinза де́ньги — para karşılığında
за э́ти де́ньги он рабо́тать не бу́дет — bu paraya çalışmayacak
надба́вка за сверхуро́чную рабо́ту — fazla mesai zammı
он не хоте́л рабо́тать за таку́ю зарпла́ту — bu ücretle çalışmak istemiyordu
покупа́ть нефть за до́ллары — petrolü dolar karşılığı almak
купи́ть что-л. за рубль — bir rubleye almak
продава́ть что-л. по рублю́ за килогра́мм — kilosunu bir rubleden satmak
что / ско́лько он получа́ет за свой труд? — emeği karşılığında / emeğine ne alır?
11) (ради, в пользу, во имя) için; uğruna; uğrundaборьба́ за незави́симость — bağımsızlık için / uğruna savaşım
стоя́ть / выступа́ть за мир — barıştan yana olmak
ты за каку́ю кома́нду (боле́ешь)? — hangi takımdansın?, hangi takımı tutuyorsun?
ты за кого́? — kimden yanasın?
12) (одно вслед за другим; преследуя) arkasından; ardındanоди́н за други́м — birbiri arkasından
идёт ме́сяц за ме́сяцем — aylar birbirini kovalıyor
он идёт за на́ми — arkamızdan geliyor
мы пошли́ за ним — ardına düştük
чита́ть кни́гу за кни́гой — kitap üstüne kitap okumak
13) (с целью получить, достать что-л.) için;...mayaон пошёл за хле́бом — ekmek almaya gitti
обрати́ться к кому-л. за по́мощью — yardım için birine başvurmak
сходи́ за ребёнком — gidip çocuğu getir
14) (по причине, вследствие) için,...dan dolayı / ötürü;...dığı için,...dığından (dolayı)за недоста́тком вре́мени — vakit dar olduğu için / olduğundan
за неиме́нием ну́жных материа́лов — gerekli malzeme yokluğu nedeniyle
уважа́ть кого-л. за хра́брость — cesareti için saymak
за э́то он досто́ин похвалы́ — bundan dolayı övgüye layıktır
извини́те меня за гру́бость — kabalığımı affediniz
наказа́ние за мале́йшее неповинове́ние — en küçük bir itaatsizliğin cezası
15) (свыше какого-л. предела) aşkın; fazlaему́ уже́ за со́рок — kırkını aşkın / geçkin
(вре́мя) бы́ло за́ полночь — saat geceyarısını geçmişti
16) ( указывает на направление действия) içinборо́ться за свобо́ду — özgürlük için mücadele vermek
движе́ние за мир — barış hareketi
уха́живать за больны́м — hastaya bakmak
следи́ть за игро́й — oyunu izlemek
17) ( в тостах)...a; içinза ва́ше здоро́вье! — sağlığınıza!
за мир и дру́жбу! — barış ve dostluk için!
••за по́дписью Ивано́ва — İvanov imzalı
за но́мером три — üç numaralı
о́чередь за ва́ми — sıra sizde
де́ло за деньга́ми — iş paraya kaldı
проводи́ть вре́мя за чте́нием — vaktini okumakla geçirmek
закры́ть за собо́й дверь — kapıyı üstüne kapatmak
об э́том он был оповещён за неде́лю — bu kendisine bir hafta öncesinden duyuruldu
о́чень рад за Вас — sizin için / hesabınıza çok sevindim
что он за челове́к? — o, nasıl adamdır?
что за гла́зки! — bunlar nasıl göz!
мы прие́дем за ва́ми — sizi gelip alacağız
кто отве́тствен за э́то? — bundan sorumlu kim?
де́сять мину́т не счита́лись за опозда́ние — on dakika rötardan sayılmazdı
быть за́мужем за... — karısı olmak
-
6 хлопать
çırpmak; şaklamak; şamarlamak* * *несов.; сов. - хло́пнуть, однокр., похло́пать1) çarpmak; çırpmak; şaklamakхло́пать в ладо́ши — el çırpmak, avuçlarını birbirine vurmak; alkışlamak, alkış tutmak ( аплодировать)
хло́пать кры́льями — kanat çırpmak
хло́пнуть бичо́м — kamçıyı şaklatmak
хло́пать дверьми́ — kapıları çarparak kapamak
не хло́пай две́рью! — kapıyı çarpma!
хло́пнула дверь — kapı çat diye kapandı
где-то хло́пнул вы́стрел — bir yerden pat diye silah sesi geldi
2) vurmak; şamarlamak; okşamakхло́пать себя́ по коле́ням — dizlerine pat pat vurmak
он дру́жески хло́пнул меня́ по плечу́ — omuzuma dostça bir şaplak indirdi
он похло́пал ло́шадь по ше́е — atın boynunu şamarladı
я похло́пал его́ по щеке́ — yanağını okşadım
••хло́пать уша́ми — прост. koyun kaval dinler gibi dinlemek
-
7 bloquer
См. также в других словарях:
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapı — is. 1) Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı 2) Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat Evlerin kapılarında kocaman yeşil bronz tokmaklar vardı. S. F. Abasıyanık 3) Tavla oyununda iki pul üst üste… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kilitlemek — i 1) Anahtarla kilidi kapamak Annesi bu olaydan sonra iki gün kapıyı kilitlemiş, korku içinde yaşamıştı. H. E. Adıvar 2) Bir nesne veya bir kimseyi kilitli bir yere kapamak Bütün giyeceklerini dolaba kilitlemişler. Çocuğu bodruma kilitlemiş. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük